İRAN MAĞARA KURTARMA EĞİTİM GEZİSİ
18-28 HAZİRAN 2015

8.GÜN


Sabahın 6:30'da uyandım. Salonda herkes yerde yatıyordu. Dışarıdan hafif bir müzik sesi geliyordu. Dışarı çıktım ki birde ne göreyim, Alireza, Şehriyar ve Nazanin havuzdalar, şen şakrak güle oynaya serinliyorlardı, arabadan da güzel bir müzik yayılıyordu ortalığa. Günaydın, erkencisiniz dedim. Yooo, biz uyumadık ki..??..akşamdan beridir havuz sefası yapıyorlarmış. Ne diyeyim gençlik her yerde gençlik, değişen bir şey yok. Sabah 7:30'da hakikaten çok dakik bir şekilde kapımıza dayandılar. Zar zor ekibin geri kalanını da uyandırıp, 1960'lardan kalma mercedes orta boy otobüse bindik. Otobüste, federasyon yetkililerinden, Şah İbrahim, Federasyon sekreteri kadın, arkadaşı, tercüman ve hilal-i ahmer'de çalışan ve tatbikatta yardımcı olan mağaraya girmeyen arkadaş ve bir kişi daha vardı. Programda 2 tane tarihi yer görecektik ve öğlen yemeği yiyecektik.

Federasyon Yetkilileri ile toplu halde otobüste fotoğraf çekimi
Askeri Bölgede Kalan Tarihi Kale
İlk göreceğimiz yer, askeri bir yerdi. Daha doğrusu asker koruma altına almış. 3.000 ila 9.000 yıl geriye gidiyor. Bizim için özel izin alınmış. İzbandut gibi takım elbiseli biri bizi karşıladı. Daha sonra muhabbetlerimizden subay ve Azeri olduğunu anladık. Iran TV buradaydı gene..Onlar önden giderken bizde yavaş yavaş yürüyerek bize buranın tarihini anlatan beyefendiyi dinliyoruz. Buranın en büyük özelliği tarih aralığı çok geniş olan 2-3 tane büyük höyüğün olduğu ve tarihte ilk elle yapılan tuğlaların burada bulunması. Tepesine çıktığımız höyük/kale de yerin altına doğru 3 tane kale üst üste inşa edilmiş. O zaman ki bölge valisinin ve temsilcilerinin odasını dolaştık, kazılar devam ediyor dendi. Iran TV yine kısa bir röportaj yaptı sorulan bir soruya verdiğim cevap ise Mezopotamya ve Ortadoğu medeniyetin beşiğidir lafını şu an yaşayarak ve görerek öğreniyoruz.

Tercümanın söylediğine göre tuğla yapmak medeniyetin bir göstergesi olarak Cumhurbaşkanı BM GS'ne 9.000 yıllık elde yapılmış bir tuğla hediye etmiş.
Yavaş yavaş ayrılma vakti geldi ve yola çıktık. İkinci gideceğimiz nokta ise Sultan Süleyman'ın yazlık sarayıymış. Yaklaşık 45 dakika yol kat ettikten sonra renovasyondan geçen yazlığa geldik. Açıkçaı hayal kırıklığı idi. Güzel bir bina sadece salonda iki duvarda resim kalmış. Eski vitray camlar kalmamış, islami motifli camlara dönüştürmüşler. Yaklaşık bize 45 dk, duvardaki resimlerden bahsettiler, biraz içimiz baydı. Aşağıdaki fotoğrafda, Feth Ali Şah'ın ve çoçuklarının fotoğrafı var. Feth Ali anladığımız kadar çok kadınla evlenmiş ve bütün kadınlardan 300 tane oğlu olmuş, en sevdiği ise sol tarafta ayakta duran ufaklıkmış zaten o öldükten sonra o çocuğu başa geçmiş. Anasını çok sevmiş herhalde ondandır.

Kaçar Ailesinden  Feth Ali Şah, ortada...

Sonradan yapılan islami motifli camlar ve pencereler

Grup fotosu
Feth Ali'nin aksine amcası Ağa Muhammed Şah ise çocukken kısır kaldığı için oğlan üretememiş, yerine amca oğlu yani Feth Ali'yi geçmiş. Bütün İranı birleştirerek bugünkü Tahranı 1796 yılında başkent yapıyorlar.

Zaten artık benim aklıma Iran deyince sadece Farslılar değil artık Türk'lerin tarihi de geliyor. 1925 yılına kadar eski zamanlardaki Pers'ler hariç, Selçuklulardan 1925 yılına kadar hep Türkler yönetmiş İran'ı. Kaçar ailesi de İran'da yaşayan Türk boylarından biri.

Renovasyondan geçmeye çalışan yazlık sarayı arkamızda bırakıp yola düştük, öğlen yemeği yiyeceğimiz bir yere gidiyoruz dediler ama ben yolda yorgunluktan resmen bayılmışım...Arada Hilal-i Ahmer'de çalışan arkadaşın birde kendisine ait süt ürünleri dükkanı varmış oraya uğradık. Nanaeli ayranlar alındı ve elimize de İran'a özgü dondurma tutuşturuldu. Gül esanslı ve safranlı dondurma. Onu yedim ve bayıldım.

Selin'in nazik! "Ender kalk" bağırtısıyla sıçrayarak uyandığımda, yolun kenarında akan mavi berrak ve temiz bir nehir'in yanındaki çınar ağaçlarının altında yer örtüsü bizi bekliyordu. Hemen ayakkabıları çıkardık ve yayıldık. Mangal'da bir sürü et yapmaya başladılar. Çok güzel serin bir şekilde yemek yedikten sonra biraz muhabbet edip, tekrar otobüse doluşup, yavaş yavaş Pervin'lerin evine geldik.

Hüseyin son bir sürpriz yapmıştı ve yerel federasyonun bir toplantısı var oraya davetlisiniz sende bir iki video gösterirsin dedi. Karaj'da şehrin ortasında "doğal kültür" parkı içindeki bir tesise geldik. İçeride yaklaşık 40-50 kişi vardı.

Yerimizi aldıktan sonra (ön sıra protokol, ikinci sıra da bizler geliyoruz) ilk anda tahmin ettiğim gibi bir tane hoca geldi, masa da kuran vardı, öptü alnına koydu ve anfiye bağlı mikrofonla bir şeyler söylemeye başladı. Anfi eko yapıyordu, hani bazı camilerde kuran okurken eko yapar onun gibi. Biz gülmemek için zor tuttuk kendimizi. Kuran'ın bilemediğim bir yerinden bir şeyler okumaya başladı. Ve bizde böylelikle resmi toplantıların kuran'la açıldığına şahit olduk. Hoca bir şeyler söylüyor, 3-5 cümleden sonra CEMAAT-İ GARNEVERDİ ve KUHNEVERDİ'den cılız bir "ya Muhammed bıdı bıdı bıdı..." diye cevap geliyordu. Hoca ilk okumaya başladığında Umut o küçük gözlerini açıp tam bir şaşkınlık ifadesi ile bana baktı ama ben ellerimi başıma almış huşu içinde önüme bakıyordum, sonra arkadaki Pervin'in eşine döndü baktı ve cılız bir sesle Ahmet "Islam, islam" dedi :))

Neyse hoca faslı bittikten sonra ortaya federasyondan zannettiğim birisi çıktı. Meğersem adamcağız profesyonel bir sunucuymuş..Ağdalı ağdalı konuştu ve sonunda da bir şiir patlattı. Galiba duruma uygun doğayla ilgiliydi. Bu şiir olayını pek sevdim, güzel bir adet böyle toplantılarda okumak enteresan geldi bana..

Türk ekibi adına konuşurken..
Organizasyonda emeği geçen herkese sertifika verdiler..
Neyse o da bitti sonra federasyondan bir iki konuşmacı geldi konuştu sonra Hüseyin çıktı. Hüseyin'de Alireza'nın doğayla ilgili bir şiirini konuşmasının başında okudu ama diğer adamın yanında okul müsameresinde okuyan çocukların ki gibi oldu. Normalde Alireza'nın okuması lazım ama malum onlar çimende oturmuş toplantının bitmesini bekliyorlardı. Konuşmacı, en yaşlımız olarak Hakkı baba'ya söz vermek istedi ama Hakkı baba bana yönlendirdi olayı ve bende biraz konuştuktan sonra bize emeği geçen arkadaşlara (Vahid, Alireza, Hüseyin, Nergis ve federasyon yetkilileri) onlar bize bir şey vermeden biz çam sakızı çoban armağanı sunduk. Sanırım güzel ve hoş bir jest oldu.


Ali Salehpour, Ender ve Selin, fotoların önünde foto çekilirken

Dernekteki Çukurpınar Fotoğrafları
Ve videoları seyretmeye başladık. Birinci video, mağaracılığı yeni tanıyan insanlara göre yaptık dedim, ikincisi ise eğlence olsun diye (İranlı arkadaşlar var belirsiz bir şekilde dans ediyorlar). İkinci video yayınlanmaya başladığında, Vahid, Ahmet (Tebriz) ve diğerleri seyrederken yüzlerini kapattılar gülerek, herkeste bir kahkaha ve gülümseme. Daha sonra da organizasyon da emeği geçen herkese ama herkese birer sertifika  verdiler. Bu konuyu daha sonra açacağım.

Toplantı bittikten sonra, bütün İranlı arkadaşlarla ayrılırken duygusal anlar yaşadık. Zor oldu bizim için ayrılık ama herkes yoluna devam etmeliydi. Hüseyin, derneğimizin lokaline gidelim dedi bir şeyler yer oradan akşam 23:00 otobüsüne bilet alır sizi İsfahan'a uğurlarız dedi. Tamam dedik. Yavaş yavaş gezinin eğitim kısmının sonuna geldiğimiz için artık sakinleşiyoruz derken dernek kapısından yüksek NEY sesi geliyor. Allah Allah diyerek içeri girdik. 2 adam oturmuş, anfi açık sonuna kadar bir kişi ney çalıyor, diğeri dinliyor, arada demleniyorlar :))

Ney ve huşu içinde dinlenen müzik
15-20 dakika sonra dernek başkanı da geldi o da aldı eline bir dümbelek benzeri bir şey, hayda adeta konser veriyorlar. Adam nefis NEY çalıyor ve hepside dernek üyesi. Bizim Selin durur mu, hemen Nergis'le ortama ayak uydurdular :)
Ney çalan adam sağ olsun bize pizza'da ısmarladı. Ben bir taraftan müzik dinlerken, bir taraftan Hüseyin'le karşılıklı çekilen videoları bilgisayara ve hard disklere atıyorum .

Nihayet otogar'da gitme vakti geldi. VIP otobüsten bilet aldık. Karaj-İsfahanın yaklaşık  9 dolar kadar maliyeti var. VIP'lerin diğer otobüslerden farkı, yaklaşık 30 adet koltuk var ve acayip rahat olması. Ben ve Umut koltukları sonuna kadar yatırdığımızda bile acayip boşluk var, ilk defa otobüste rahat rahat gerine gerine gittim. En öndeyiz, Hüseyin ve Nergis'le vedalaştık ve yola çıktığımızın 10 bilemedin 15. dakikasında ben uyumuştum.

İşte şimdi gerçekten sakinleşmiştik...

Derneğin aldığı plaketler ve sertifikalar
Hakkı abi, hediyelerini alırken..

Ben hediyelerimi alırken..

Umut hediyelerini alırken..

Selin hediyelerini alırken..
Artık tatil başlıyordu İsfahan'da. Hem Ahmet'ten hem de Saadat davet alınca bir Tebriz bir İsfahan yapacak vakit yoktu o yüzden Tebriz bize yakın mutlaka gideriz diyerek İsfahan'a döndük. 2 gün çok güzel bir şekilde Saadat ve eşi Mina bizi misafir ettiler. Kendilerine çok teşekkür ederiz.

Gerçekten mükemmel bir organizasyon oldu, keşke daha fazla insan katılabilseydi ve yararlanabilseydi bu eğitimden. İranlı dostlarımıza yüreğimizden büyük teşekkürler, sağolun varolun.

Fotoğraflar: Hakkı Sergeneli, Umut Özten, Meysam Hoşadam.
Videolar: Hakkı Sergeneli, Umut Özten, Meysam Hoşadam ve Şehriyar.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KARANLIĞI FOTOĞRAFLAMAK (YERALTI VE IŞIKLI FOTOĞRAF ÇEKMENİN TARİHÇESİ) Chris Howes

EL ALEM NASIL YAPIYOR, NE YAPIYOR?

ASPEG`IN 10. YILI