KEŞFETMEK
İÇİN BAK !! PEKİ YA GÖRMEDİKLERİMİZ ?
Bir
yeraltı ekosistem hikayesi
Güzel bir slogan,
keşfetmek için bak ! Peki her gün gözümüzün önünde olmayan,
öyle herkesin ulaşamayacağı yerlerdeki, mesela yeraltındaki,
mağaralarda yaşayan canlıları ve güzellikleri keşfetmek.
Herkesin bu güzellikleri görmesini ve farketmesini sağlamak, biz
mağaracıların gönüllü görevi oldu. İşte bu yazı,
Türkiye’nin yeraltında yaşayan ve bazılarının endemik tür
olan canlıları keşfetmek için yapılan arka arkaya bir yılda
çeşitli zamanlarda yapılan 10 mağara keşif gezisinin sonuçlarını
anlatmaktadır.
Herşey, Çevre ve
Orman
Bakanlığı’nda 23 Şubat
2007 tarihinde bizzat Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü
Prof. Dr. Mustafa K. Yalınkılıç tarafından kurulan Mağara
Araştırma Birimi (DKMPmab) ile başladı. Amacı, çekici ama bir o
kadar gözönünde bulunmayan mağaralara “ekosistem” açısı
ile yaklaşmak, ekolojik değerleri ortaya çıkarmak ve korumak olan
mağara araştırma birimi, özellikle mağaracılık konusunda faal
gösteren sivil toplum kuruluşları ile belirli bölgelerde hizlı
bir şekilde ortak faaliyetlere başlamıştır. Devletin bir
bakanlığı’nın hem koruma konusunda bu kadar hassas davranması
ve hem de sivil toplum kuruluşları ile bu projeleri ortak yürütmesi
takdire şayan bir yaklaşımdır.
DKMPmab
şefi , Hidrojeoloji yüksek mühendisi Dr. Selim Erdoğan, birimin
stratejik eylem planını şöyle ifade etmiştir. “DKMPmab
çalışmalarını 2008-2012 Mağara Stratejik Eylem Planı
kapsamında sürdürmektedir. 2008 yılında çeşitli mağara
guruplarıyla imzalanan protokoller çerçevesinde ASPEG ile
Kastamonu Küre Dağları Milli Parkı, ESMAD ile Eskişehir ve
çevresinin mağaraları, BUMAD ile Kırklareli ve çevresinin
mağaraları, MAD ile stratejik noktasal çalışmalar ve
Bursa-Balıkesir bölgesi mağaraları, MTA Mağara Araştırma
Gurubu ile de Altınbeşik Mağarası Milli Parkı’nda mağaralar
ekosistem yaklaşımıyla değerlendirilmektedir. Bu çalışmalar
sonucunda 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında koruma
altına alınması gereken mağaralar belirlenecek, yönetim planları
oluşturularak uygun statü ile (Tabiat Anıtı, Tabiat Parkı, Milli
Park, Tabiatı Koruma Alanı) koruma altına alınacaktır.”
4 Temmuz 2008’de
DKMPmab ile imzaladığımız protokol çerçevesinde, Anadolu
Speleoloji Grubu olarak, Küre Milli Parkı sınırları içi
öncelikli olmak üzere çalışmalarımıza başladık. Projemiz,
Küre Milli Parkı Mağara Biyoçeşitlilik Araştırma, yani mağara
canlılarını araştırmak, keşfetmek ve türlerini saptamak. Bunu
yaparken bulunan yeni mağaraları incelemek, haritalamak ve Türkiye
mağara envanterine katmaktı.
Küre dağları
milli parkı resmi sitesinde yer alan bilgilere göre, Küre Dağları
Milli Parkı Karadeniz Bölgesi’nin
Batı Karadeniz Bölümü’nde
Küre Dağları üzerinde yer almaktadır. Tamamen bir plato
karakterindeki milli park doğu-batı doğrultusunda uzanır ve yakın
çevresi için fiziksel ve sosyal anlamda bir eşik niteliğindedir.
Bu nedenle milli parkın yer aldığı alan üzerinde hemen hiçbir
yerleşme birimi bulunmamakta, sosyal hayat milli parkın yakın
çevresinde devam etmektedir. Bu nedenle milli parkın yakın çevresi
tampon bölge olarak tanımlanmış ve tampon bölgede içeren bölge
planlama alanı olarak kabul edilmiştir. Milli park Kastamonu ve
Bartın il sınırları içerisinde kalmaktadır. İdari olarak milli
park çevresindeki ilçe merkezleri ise Azdavay, Pınarbaşı, Ulus,
Kurucaşile, Amasra ve Cide’dir.
Toplam 37.000 ha alan milli park ve yaklaşık 80.000 ha alan da
tampon bölge olarak ayrılmıştır.
Küre Milli Parkı
Jeolojisi (Künye)
Yaklaşık 1100 -1300 m irtifaya sahip
ve zemininden hemen hemen 500 m yüksekte bir plato olan milli parkın
güney batısında kumtaşı, şeyl, konglomera ve kireçtaşı
içeren Ulus Formasyonu yer alır. Güney doğusu ise Akgöl
Formasyonu’nun bir parçasıdır. Bu formasyon lav çökel dizisi
ile başlayan ve kireçtaşı seviyeleri de içeren kiltaşı-kumtaşı
ardalanmasından oluşan regresif karakterli bir fliştir. Güneyde
hemen hemen tümü ile Alt Kretase yaşlı olan bu formasyonlar,
milli park platosu üzerinde ve kuzeyinde, geçişli bir şekilde Üst
Jura – Alt Kretase haline dönüşürler. Platonun üstü neritik
kireçtaşı özelliğine sahip İnaltı Formasyonu, kuzeyi ve Arıt
bölgesi ise Üst Jura yaşlı Çakraz Formasyonudur. İşin ilginç
yanı, Çakraz Formasyonu’nun hemen hiç kireçtaşı içermemesi,
plato üstünün ise tamamen kalkerden oluşan İnaltı Formasyonu
olması dolayısıyla Küre Dağları Milli Parkı haritası nerede
ise jeolojik harita ile aynıdır.
Küre Milli parkı
özellikle görünen muhteşem karışık orman ve peyzaj
güzelliklerinin yanında, Türkiye’de bulunan 142 memeli’nin
40’nın, 38 kuş familyasından 129 kuş türünün burada
bulunması, parkı ayrıcalıklı kılmakta ve bundan dolayı, bu
güzelliklerin altında görünmeyen güzelliklerin keşfi bize ayrı
bir heyecan ve yapacağımız etkinliklere bir ayrıcalık
vermektedir.
Ekosistem, biyoçeşitlilik ve suyun
birarada gerçekten bir anlam ifade ettiği yerdir, Küre milli
parkı. Gezilerde de mağaralara girip çıkarken, muhteşem bitki
örtüsü, yaz aylarında bile yağan yağmur, milli parkı tam
ortadan yaran, besleyen Devrekani nehri ve ona bağlanan kolların
taşıdığı su ve yarattığı olağanüstü kanyonlar, bize
mağaraların bu büyük bir ekosistemin parçası olduğunu çok
bariz bir şekilde gösteriyordu.(foto: şelale ve not: bu suyun
olmadığı bir ortamı düşünmek?)
Küre Milli parkı ve civarında
yaşayanlar, 1982 yılından başlayarak özellikle Boğaziçi
Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü ve çeşitli yerli yabancı
araştırmacıların yıllarca bölgede yaptığı keşiflerle,
mağaracılara ve mağara keşiflerine alışkındı. Bölgede
yapılan ve daha çok sportif olarak araştırılan mağaraların
toplam sayısı 40’ı bulmuştu, bulmuştu diyoruz çünkü bizim
yaptığımız araştırmalarla 70’ı geçti ve artmaya devam
edecek.
ASPEG olarak herşey, sıcak bir temmuz
akşamı geç bir saatte herhalde top oynandığı için Topmeydanı
denilen ve hemen Küre milli parkı sınırı içindeki yaylaya
vardığımızda başladı. Diz boyu çimen, binbir böcek
vızıltıları, özel bir yere geldiğimizi hissettiriyordu. Projeye
adımımızı bu gezi ile atmıştık.
Bu proje çerçevesinde yaptığımız
ilk büyük gezi idi. Amacımız bu kadar büyük bir alana yayılmış
milli parkı, belli bölgelere ayırıp, bölge bölge incelemek ve
ilk önce araştırılması bitirilmiş mağaralara girip, biyolojik
numuneler toplamaktı. Numune toplamak deyip geçmeyelim, o kadar
basit bir iş değil. Sabır, dikkat ve bilgi isteyen bir iş.
Bize katılan mağara biyologlarından
yaklaşık 1 saatlik nasıl numune toplanır, hangi böceği
toplarken nasıl dikkat edilir, numuneler mağaranın hangi
bölgesinde yaşadığı (karanlık, yarı karanlık, aydınlık) ve
özellikle mağarada nerelere bakmamızı yani yeraltında keşfetmek
için nasıl bakmamız gerektiğini öğrendik. Sportif olarak
girdiğimiz ve geçip gittiğimiz mağara galerilerinde artık 9
yaşından 65 yaşına kadar 23 kişilik mağaracı ekibimiz yavaş
yavaş ilerliyor ve dikkatle duvarları, yerleri, taşların arasını,
havuzların içini, kah eşeleyerek kah emekleyerek ama en önemlisi
keşfetmek için bakmaya başladık.
Topmeydanı ve civarı tam bir mağara
cennetidir. Yürüyüş mesafesinde onlarca mağara vardır. Bu
mağaraların çoğunun suyla alakası vardır yani bir şekilde su
yutan delik vazifesi gördükleri ve suyu barındırdıkları için
biyocanlılık çok fazladır. 70’i aşkın mağarayı bünyesinde
barındıran küre milli parkına “ Küre Milli Mağaralar Parkı”
demek yanlış olmayacaktır.
Küre milli parkına geçen yıl temmuz
ayından bu zamana kadar yapılan toplam 11 gezide, gurup olarak 30
adet mağara bulunup araştırılmış, ölçülmüş ve haritası
çizilmiştir. Bulunan mağaralarda yaklaşık 145 türden mağara
canlısı numunesi toplanmış ve yine ilk yapılan analizlere göre
bunların 13 yeni tür bulunmuş olma ihtimali yüksektir. Bu yeni
türlerin tam tespiti yapılabilmesi için daha detaylı çalışmalar
gerekmektedir. Toplanan biyolojik numunelerde mikrobiyolojik canlılar
henüz yoktur.
Küre Milli Parkı’nın sadece
yerüstünde değil yeraltı bir nevi içinde de çok çeşitli
canlıları barındırdırdığını göstermektedir.
Türkiye çoğrafyasında mağara
canlılarını inceleme ve araştırma tarihi 20. yüzyılın
başlarına gitmekle beraber daha çok yabancıların
ilgi alanına girmiştir. Yine de yapılanlara bakıldığında,
Türkiye’de mağara canlılarının araştırılmasındaki boşluk
oldukça büyüktür. Çevre Bakanlığı DKMPmab
bölümü önderliğinde başlatılan kapsamlı çalışmalar
bu boşluğu doldurmak için adılan bir adım olarak görülmelidir.
Dünyaca ünlü mağarabilimcisi Paolo
Forti’nin bir makalesinde bahsettiği gibi mağara ve mağara
ortamı, birçok bilimdalına araştırma yapmak için ideal ortam
sağlamaktadır ve mağara biyolojisi bunlardan sadece birisidir.
Birçok bilime ortam sağlayan ve
yerüstünde ve altında birçok endemik canlıları barındıran
Küre Milli parkı maalesef, devletin soğuk nefesini ensesinde
hissetmektedir.
Yine HES! Küre
Dağları’nda Doğal Yaşama Tehdit
Atlas Dergisi’nin Eylül
sayısında Doğa Derneği Başkanı Güven Eken’in Dereler
Boğulurken (Susuzlaştırma) yazısındaki yapılan HES’lere
gerekli tepkiyi vermezsek maalesef Küre Milli Parkı’nı besleyen
nehir ve dereleri de eklemek zorunda kalacağız.
Yurdumuzda akan her nehire, dereye,
çaya potansiyel enerji kaynağı olarak bakan DSİ uzun bir zamandır
Kastamonu, Devrekani Çayı’nı da gözüne kestirmiş durumda.
Kastamonu il sınırlarında planlanan 38 baraj ve hidroelektrik
santrallarından dört tanesi Devrekani Çayı üzerinde. Cide, Tor,
Ilıca ve Cürümören’de planlanan bu dört HES’in iki tanesi;
Tor ve Ilıca’nın hikâyeleri çok ilginç. Tor Mahallesi, Valla
Kanyonu’nun tam ağzında. Buraya inşa edilecek bir baraj kanyona
doğru akan Devrekani Çayı’nın önünü keserek tüm Ilıca ve
civarını sular altında bırakacak. Evet, Milli Park’a dokunmuyor
ama Milli Park’tan başka her şeye ve her yere dokunmakta. Ilıca
HES diye sunulan projenin ise daha ilginç bir hikayesi var: Bu
santralın Horma Kanyonu önüne yapılması düşünülürken, Çevre
ve Orman Bakanlığı’nın onayı olmayınca “ O zaman suyu
borularla Pınarbaşı yakınına çekelim, regülatörü de oraya
koyarız” haline döndürüldü. Alternatif projeye göre tüm
bölge kazılarak 4 km boru döşenecek. Yani, “ne olursa olsun
yapacağız” durumu vardır.
Geçenlerde Kurucaşile yakınlarında,
Kapısuyu’nda idik. Kalker kayalarla bezeli, yemyeşil, ve içinde,
Karadeniz’de pek rastlanmayan sandal ağaçları bulunan 2 km lik
bir vadi ufacık ve ne işe yarayacağı belli olmayan bir baraj için
yok ediliyordu. Şimdiden Kapısuyu Vadi’si mıcır ocağı haline
getirilmiş, ağaçlar kesilmiş bile. “Ataç İnşaat yapıyor”
dediler. Kurucaşile ve Kapısuyu halkı tepkisiz.
HES’in Hortumu
Bir musluğa takılı hortumla
bahçenizi suluyorsunuz. Hortum o kadar eski ve delik deşik ki
musluğu ne kadar açarsanız açın hortumun ucundan parmak kadar
bir su zar zor akıyor. Ne yaparsınız? Sizi bilmem ama Şu anki
anlayış bu soruna musluğu daha fazla açarak çare bulacağını
zannediyor.
Türkiye’de şu anda kurulu ve aktif
durumda 172 hidroelektrik santrali var. Küçüklü büyüklü bu 172
santralin toplam kurulu gücü Türkiye’nin elektrik ihtiyacının
yarısını karşılamakta. Peki sorun ne? Sorun bahçe hortumu! Ana
istasyonlardan elektrik taşıyan kablolar o denli eski ve yıpranmış
durumdaki üretilen elektriğin %30-35’i, yani toplamda 50 – 60
barajın enerjisi bu kablolar üzerinde kayboluyor. İşin en komik
yanı ise, eskimiş bu yüksek gerilim kablolarını yenilemenin
maliyetinin ancak büyük bir barajın maliyeti kadar olması.
Ne Yapmalı?
Bu toprakların bireysel çıkarlar
uğruna yağmalanmasına veya plansız, ucuz politikalar
doğrultusunda heba edilmesine hep birlikte tepki göstermek
zorundayız. Artık biraz daha duyarlı olun, konuşun, yazın ve
kınayın; www.kastamonu.org.tr
adresine imza verin. Yoksa günün birinde, bu ülke elimizden,
avucumuzdan kayıp giderken hiçbir şey yapmamış olmanızın
vicdani sorumluluğu sırtınızda taşınması ağır bir yük
olacaktır.
Devletin bir
biriminin çevre ve ekolojik sistemleri incelemek için sivil toplum
kuruluşları ile çalışırken ve bu çalışmalar sonucunda
ülkemizdeki nadir, keşfedilmemiş yer altı zenginliklerimizi
korumak üzere harekete geçerken, devletin diğer bir birimi ise
adeta herkese ait olan bu güzellik ve zenginlikleri uzun vade de
getirisi net olmayan ve sadece toplumda bir avuç insanın işine
yarayacak şekilde mahvetmek için uğraşması ne yaman bir
çelişkidir.
Yazan: Ender
Usuloğlu, Ali Yamaç
Yorumlar
Yorum Gönder