Kurtarma Anısı- Kastamonu 1990-1991
Yanılmıyorsam yaz 1990-91. Kalabalık bir grubuz ve Uluyayla'da, mağara'nın önünde kamp attık. Ekipler, her zamanki gibi uluyayla mağarası, düdeni ve karlık düdenine girip çıkıyor. O zamanlarda, "Ecol de France" stili mağaracılık, arkadaşlarımız arasında deneniyor. Osman, Aslan, Süha ve Tunç, karlık düdeninde giren ekip olarak, araştırma yapıyorlar. Süha ve Tunç, geç bir saatte kampa dönüyorlar, Aslan ve Osman, Karlık'ın alt galerisinde (-20-25 m iniş'den sonra)
ölçüm yaparken karpit suları bitiyor. Karanlıkta el yordamı ile çıkışı bulmaya çalışıyorlar ama nafile. O girişte de, her ikiside giysilerinde denemek üzere "ultra-light" takılıyorlar. Saatler geçtiği için tabii yavaş yavaş üşemeye başlıyorlar.
Gecenin saat 11:00'de kampta Tunç artık yavaş yavaş paniklemeye başlıyor haklı olarak. Hatta yanılmıyorsam, galerinin sonunda gaz birikmesi olabileceğinden bile bahsediyor. Hepimizi bir tedirginlik alıyor. Hemen bir kurtarma ekibi kurulması isteniyor. Benle beraber hatırlayabildiğim Metin var bir de çok mağara tecrübesi olmayan Selçuk Kut kurtarmaya girmeyi şiddetle istemişti. Başkalarıda vardı ama şimdi hatırlayamıyorum, galiba arda'da vardı. Neyse her ne hikmetse, ben dahil kimse "senin ne işin var kurtarmada" diyemedik Selçuk'a. Şimdiki aklım olsa hemen itiraz ederdim...
Biz alelalece, Karlık'a gittik ve hemen girdik. İlk ana galeriye 40 m lik inişten sonra ulaşılıyor. Ben hemen indikten sonra, alt galerinin başına gittim. "heyoo, heyoo....". Uzaktan çok cılız bir "heyoo" sesi ve duvara kaya vurma sesini duydum. İçim rahatlamıştı. Yaşıyorlardı. Hemen 40 mlik inişin orada bıraktığım çanta'dan karpit lambası ve suyu aldım. Bu arada Selçuk, ipin ıslak olması ve şişmesinden dolayı, ayaklarını havaya dikmiş, sırtı aşağıda iniyordu. Bana sordu: "geleyim mi altta birşey varmı diye", bende telaş içinde çantadan karpitleri alırken, göl olduğunu söylemeyecek derecede meşgul olduğum için, gel gel birşey yok dedim ve hızla arkamı döndüm ve gittim. Ben diğer galeriye inen inişe gelmiştim ki, uzaktan "foşşş...ve siktir..." diye bir ses duydum. Dudaklarımda buruk bir gülümseme ile hızla inişe geçtim. Hoplaya zıplaya, Osmanların yanına ulaştım.
Osman ve Arslan, kucak kucağa oturmuş (doğru olan hareket), birbirlerini ısıtmaya çalışıyorlar. Bükük olan dudakları, genişleyerek gülümsemeye başladılar beni görünce. Kucaklaştık ve hemen karpit lambalarını değiştirdik..Bu arada ortalıkta kesif bir çiş kokusu..Hayırdır diyince; "lambada su kalmayınca, çişimizi denedik (bu da doğru hareket), yakmak için..".
Hızla, mağarada yukarı çıkmaya başladık, üst galeriye geldiğimizde, Selçuk'a önce sen çık dedik ve sonra sırayla hepimiz çıktık. Arda, hızır gibi arabayla bizi kampa attı. Ateş etrafında yine neşelenmiştik...
ölçüm yaparken karpit suları bitiyor. Karanlıkta el yordamı ile çıkışı bulmaya çalışıyorlar ama nafile. O girişte de, her ikiside giysilerinde denemek üzere "ultra-light" takılıyorlar. Saatler geçtiği için tabii yavaş yavaş üşemeye başlıyorlar.
Gecenin saat 11:00'de kampta Tunç artık yavaş yavaş paniklemeye başlıyor haklı olarak. Hatta yanılmıyorsam, galerinin sonunda gaz birikmesi olabileceğinden bile bahsediyor. Hepimizi bir tedirginlik alıyor. Hemen bir kurtarma ekibi kurulması isteniyor. Benle beraber hatırlayabildiğim Metin var bir de çok mağara tecrübesi olmayan Selçuk Kut kurtarmaya girmeyi şiddetle istemişti. Başkalarıda vardı ama şimdi hatırlayamıyorum, galiba arda'da vardı. Neyse her ne hikmetse, ben dahil kimse "senin ne işin var kurtarmada" diyemedik Selçuk'a. Şimdiki aklım olsa hemen itiraz ederdim...
Biz alelalece, Karlık'a gittik ve hemen girdik. İlk ana galeriye 40 m lik inişten sonra ulaşılıyor. Ben hemen indikten sonra, alt galerinin başına gittim. "heyoo, heyoo....". Uzaktan çok cılız bir "heyoo" sesi ve duvara kaya vurma sesini duydum. İçim rahatlamıştı. Yaşıyorlardı. Hemen 40 mlik inişin orada bıraktığım çanta'dan karpit lambası ve suyu aldım. Bu arada Selçuk, ipin ıslak olması ve şişmesinden dolayı, ayaklarını havaya dikmiş, sırtı aşağıda iniyordu. Bana sordu: "geleyim mi altta birşey varmı diye", bende telaş içinde çantadan karpitleri alırken, göl olduğunu söylemeyecek derecede meşgul olduğum için, gel gel birşey yok dedim ve hızla arkamı döndüm ve gittim. Ben diğer galeriye inen inişe gelmiştim ki, uzaktan "foşşş...ve siktir..." diye bir ses duydum. Dudaklarımda buruk bir gülümseme ile hızla inişe geçtim. Hoplaya zıplaya, Osmanların yanına ulaştım.
Osman ve Arslan, kucak kucağa oturmuş (doğru olan hareket), birbirlerini ısıtmaya çalışıyorlar. Bükük olan dudakları, genişleyerek gülümsemeye başladılar beni görünce. Kucaklaştık ve hemen karpit lambalarını değiştirdik..Bu arada ortalıkta kesif bir çiş kokusu..Hayırdır diyince; "lambada su kalmayınca, çişimizi denedik (bu da doğru hareket), yakmak için..".
Hızla, mağarada yukarı çıkmaya başladık, üst galeriye geldiğimizde, Selçuk'a önce sen çık dedik ve sonra sırayla hepimiz çıktık. Arda, hızır gibi arabayla bizi kampa attı. Ateş etrafında yine neşelenmiştik...
Yorumlar
Yorum Gönder