JEAN MICHEL JARRE’DAN MANOVAR’A MAĞARACILIK
Metin (Albükrek)’in ilk seyrettiğim dia gösterisinin zamanını hatırlamıyorum ama müziğini bugün bile severek dinliyorum. Jean Michel Jarre.
Metin’in o güzel diaları ile new age tarzı Jean’ın müziği gerçekten göğsümü kabartıyor, içimdeki duygulara hitap ediyor ve o an mağaraya gitme hissi uyandırıyordu. Jean Michel’in müziği mağara girdiğimde neler hissettiğimi iyi yansıtan müziklerden biri. Sonraları Jean Michel’den sonra Kitaro, Vangelis ve diğer new age müzisyenleri ile tanıştım. Üniversite sırasında metal müzik de dinliyordum ama hiçbir zaman dia seyrederken ve mağaraya gitme hissi uyandıran bir müzik türü değildi. Bu müzik bende sanki keşfedilmemiş uzayın derinliklerine yapılan yolculuğu (nasılsa) hissettiriyordu. Gizemli ve nispeten sessiz.
Yıllar geçtikçe, yavaş yavaş “acı çekmek” sloganı ile kamplara gider olduğumuzdan mıdır bilinmez eve dönüşte ufak tefek yara ve berelerim hoşuma gitmeye başlamıştı. 2006 yazında, Taşeli Macar yaylasında BÜMAK etkinliği Bulgarlarla beraber yapılıyordu. Düğün alanı mevkiinde içinde yıllardır aklımda kalan bir cula deliği vardı. 1990’larda BÜMAK zamanında oraya inilmiş ve 100 metrenin altına kadar gidilmişti. Son noktası daralmıştı, işte orası patlatılabilir miydi? Atladık arabalarına ve düğün alanı mevkiine “Manovar” müziği eşliğinde koyulduk yola. Manovar metal müzik yapan bir grup. Arabanın bagajında, patlayıcılar, Bulgarlara bakıyorum çaktırmadan, hafif el ve kafa tempoları, ağızda mırıldanmalar, adamlar sanki savaşa gidiyorlar. Sonradan öğrendim meğer Manovar grubu eski çağlardaki destansı savaşları, yiğitliği, savaşları müziklerinde yaşatan bir grup. En son araba dururken aklımda kalan son sözler şuydu hoparlörden gelen “Father, father I look up to youuuuu!”. Vay anam! Nerde lan benim kılıcım diyesim geldi içimden. Epik bir şarkının içindeyken gerçeklere dönmüştük. Bulgarlar, mağaraya indi bizde ali yamaç’la beraber araba da bekliyoruz. Ali genelde caz ve benzeri müzik türleri sevdiği halde o da tempo tutuyor, biz kılıç şakırtıları arasında bangır bangır müzik dinliyoruz.
Bu geziden sonra özellikle manovar sayesinde tekrar metal dinlemeye başlamıştım. Metal müziği özellikle bende mağaraya giderken sanki bir savaşa gidiyormuşum hissi uyandırıyor. Hiçbir zaman yenemeyeceğimiz bir savaşın bilincinde olarak.
Doğayla savaş. Olacak şey değil. Mağarayı bitirme veya yenmek, olacak şey değil. Doğanın bize izin verdiği ölçüde, önümüze koyduğu bazı engelleri yenecek kadar bir mücadele içine giriyoruz mağaracılıkta. Evet, bir savaş değil de bir mücadeleye gidiyoruz aslında. Bu mücadelenin somut kanıtları ise öte berindeki yara izleri. En son duyduğum ne kadar doğrudur bilemem ama Teo, Krubera’da çok miktarda çantaları takmış kendine mağaradan çıkartırken, fıtık olmuş. Helikopterle hastaneye yetiştirmişler. Sanırım adamın o çantaları yukarı çekerken ki ruh halini anlayabiliyorum.
Müzik türüne göre ruh halimiz, gizemli mistik sessizlikle, hiçbir zaman kazanamayacağımız bir mücadele arasında salınım yapıyor.
Metin’in o güzel diaları ile new age tarzı Jean’ın müziği gerçekten göğsümü kabartıyor, içimdeki duygulara hitap ediyor ve o an mağaraya gitme hissi uyandırıyordu. Jean Michel’in müziği mağara girdiğimde neler hissettiğimi iyi yansıtan müziklerden biri. Sonraları Jean Michel’den sonra Kitaro, Vangelis ve diğer new age müzisyenleri ile tanıştım. Üniversite sırasında metal müzik de dinliyordum ama hiçbir zaman dia seyrederken ve mağaraya gitme hissi uyandıran bir müzik türü değildi. Bu müzik bende sanki keşfedilmemiş uzayın derinliklerine yapılan yolculuğu (nasılsa) hissettiriyordu. Gizemli ve nispeten sessiz.
Yıllar geçtikçe, yavaş yavaş “acı çekmek” sloganı ile kamplara gider olduğumuzdan mıdır bilinmez eve dönüşte ufak tefek yara ve berelerim hoşuma gitmeye başlamıştı. 2006 yazında, Taşeli Macar yaylasında BÜMAK etkinliği Bulgarlarla beraber yapılıyordu. Düğün alanı mevkiinde içinde yıllardır aklımda kalan bir cula deliği vardı. 1990’larda BÜMAK zamanında oraya inilmiş ve 100 metrenin altına kadar gidilmişti. Son noktası daralmıştı, işte orası patlatılabilir miydi? Atladık arabalarına ve düğün alanı mevkiine “Manovar” müziği eşliğinde koyulduk yola. Manovar metal müzik yapan bir grup. Arabanın bagajında, patlayıcılar, Bulgarlara bakıyorum çaktırmadan, hafif el ve kafa tempoları, ağızda mırıldanmalar, adamlar sanki savaşa gidiyorlar. Sonradan öğrendim meğer Manovar grubu eski çağlardaki destansı savaşları, yiğitliği, savaşları müziklerinde yaşatan bir grup. En son araba dururken aklımda kalan son sözler şuydu hoparlörden gelen “Father, father I look up to youuuuu!”. Vay anam! Nerde lan benim kılıcım diyesim geldi içimden. Epik bir şarkının içindeyken gerçeklere dönmüştük. Bulgarlar, mağaraya indi bizde ali yamaç’la beraber araba da bekliyoruz. Ali genelde caz ve benzeri müzik türleri sevdiği halde o da tempo tutuyor, biz kılıç şakırtıları arasında bangır bangır müzik dinliyoruz.
Bu geziden sonra özellikle manovar sayesinde tekrar metal dinlemeye başlamıştım. Metal müziği özellikle bende mağaraya giderken sanki bir savaşa gidiyormuşum hissi uyandırıyor. Hiçbir zaman yenemeyeceğimiz bir savaşın bilincinde olarak.
Doğayla savaş. Olacak şey değil. Mağarayı bitirme veya yenmek, olacak şey değil. Doğanın bize izin verdiği ölçüde, önümüze koyduğu bazı engelleri yenecek kadar bir mücadele içine giriyoruz mağaracılıkta. Evet, bir savaş değil de bir mücadeleye gidiyoruz aslında. Bu mücadelenin somut kanıtları ise öte berindeki yara izleri. En son duyduğum ne kadar doğrudur bilemem ama Teo, Krubera’da çok miktarda çantaları takmış kendine mağaradan çıkartırken, fıtık olmuş. Helikopterle hastaneye yetiştirmişler. Sanırım adamın o çantaları yukarı çekerken ki ruh halini anlayabiliyorum.
Müzik türüne göre ruh halimiz, gizemli mistik sessizlikle, hiçbir zaman kazanamayacağımız bir mücadele arasında salınım yapıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder