Marmara Adası'ndan Canlı
1 GÜN(Ender Usuloğlu)
Marmara Adasına UlasMA!
Hararetli bir iş toplantısından sonra son gaz Tekirdağ yollarında bulduk kendimizi, Ali Aytan'la beraber..
Marmara Adasına UlasMA!
Hararetli bir iş toplantısından sonra son gaz Tekirdağ yollarında bulduk kendimizi, Ali Aytan'la beraber..
Saat 15:00'da feribot kalkıyor ve Tekirdağ'a 35 km kalmışken, saatlerimiz 14:53'ü gösteriyor. Allah'tan kaptan'ın cep telefonu var "aman abi, geliyoruz bekle bizi, gözünün yağını yiyim" diyoruz. Kaptan merhametli "tamam sizi 10 dk beklerim diyor" demesine ama Ali Aytan Tekirdağ'a 5 km var yalanını uydurunca imkan ihtimal yok 10 dk 35 km yapamayız. Tekirdağ 5 km kala yine aradık kaptanı "kaptan, abi geldik bekle laflarının arasında 5 km kaldıyı sıkıştırınca" kaptan dellendi. Acayip bir karakter atarak, "kalkıyorum" dedi. "abi etme eyleme, ücretin iki katını verecez" filan dediysekte adam kalktı gidiyor. Tekirdağ'a hafif tepe'den inersin. Bizde tam oradan geçiyoruz artık şehire inecez gemiyi gördük, rıhtımdan açılalı en fazla 20 m olmuş. Kaptan laf dinlemiyor, nuh diyor peygamber demiyor...
Son sürat rıhtıma yanaştık ama nafile gemiye arkadan el (Kol !) sallamaktan gayri birşey yapamıyoruz..biraz dolandıktan sonra orada bir feribot olduğunu daha gördük. saat 5-5.30 gibi Erdek'e kalkıyor. Bizdeki olan bilgi, aksam Erdek'ten marmara adasına sefer olmadığı..
Kös kös Ali Usta'da tekirdağ köftesi yemeğe başladık.."ulan napsak??" mağaramız gelmiş, "dupnisa'ya mı gitsek" yok yok kesmez bizi.. Ali Yamaç aranır var mı civarda mağara diye "tabii ki yok"..Yemekten sonra Istanbul'a dönmeye başladık. Gezi başlamadan bitti diye geçiriyorum içimden..Hala opsiyonları düşünüyoruz..Cinli'ye mi gitsek, oradan hani gireceğimizden değil de (!) belki Aksığın'a falan bakarız diyoruz birbirimize..."yok oğlum, yeterince sel yedik bu aralar" bir tane daha almayalım" diye diye yaklaşık 20-25 km uzaklaştıktan sonra telefonlarımızı hiddet ve nefret ile devamlı meşgule alan kaptanı bir kere daha arayalım dedik.." Alo kaptan..selam yine biz...yav abi seni gördük..el salladık arkandan..gülüşmeler...yav erdek'e bir feribot var saat 5.0-5.30 gibi feribot'a binsek erdek'e gitsek oradan marmara'ya ulaşabilirmiyiz...evet akşam saat 22.30 gibi ben erdek'e varıyorum sonra tekrar saraylar'a döneceğim, ona binin.."
Vıjjjtt...Anayol'da U dönüş ve tekrar Tekirdağ'a dönersin..saat tam 5.00..tam gaz tekrar geri döndük..yine bir stres yaşıyoruz..ya erdek feribotuna yetişemezsek...neyse geliyoruz ve n'olur ne'olmaz diye feribot saatinde eğer kalkmazsa bu sefer 22.30 feribotunu kaçıracağız diye son dakikaya kadar bekliyoruz. Ali aytan stresten ayazda dışarıda volta atıyor. Bu arada aramızda şöyle bir espride geçiyor.."ulan kaptan bize kızdı beklettik diye bize yalan söylüyor olmasın herif..bizde Erdek'te sap gibi kalalım.." Neyse artık riskleri aldık. Ohh! saat tam 5:30'da kalktık. Tam 4.30 saat süren yolculuk'da kah video seyrettik kah karanlıklar içinde yanından geçtiğimiz marmara adasına el salladık yüreğimizden..
Akşam tam 22.20'de feribot Erdek'e yanaştı ve biz çıktık ve yandaki feribot'a girdik. çok komikti. Kaptan'a gözükmeden bir köşeye sindik ve tam 2.00 saat'lik bir yolculuktan sonra yağmur ve ayazın içinde ÇETİNKAYA hoteli'ne girdik. Herhalde artık yorgunluk ve sersemlikten otel sahibine "temiz şilteleriniz vardır umarım" diye bir laf ettim. Amcam bozulmakla beraber bizi tanrı misafiri sayıp 25 tlyide cepleyeceği için "ya sabır" dedi ve odamıza girdik.
Azimle sıçan taşı delermiş..Buda bizim hikayemiz. Ne yaptık ne ettik geldik ada'ya..
Son sürat rıhtıma yanaştık ama nafile gemiye arkadan el (Kol !) sallamaktan gayri birşey yapamıyoruz..biraz dolandıktan sonra orada bir feribot olduğunu daha gördük. saat 5-5.30 gibi Erdek'e kalkıyor. Bizdeki olan bilgi, aksam Erdek'ten marmara adasına sefer olmadığı..
Kös kös Ali Usta'da tekirdağ köftesi yemeğe başladık.."ulan napsak??" mağaramız gelmiş, "dupnisa'ya mı gitsek" yok yok kesmez bizi.. Ali Yamaç aranır var mı civarda mağara diye "tabii ki yok"..Yemekten sonra Istanbul'a dönmeye başladık. Gezi başlamadan bitti diye geçiriyorum içimden..Hala opsiyonları düşünüyoruz..Cinli'ye mi gitsek, oradan hani gireceğimizden değil de (!) belki Aksığın'a falan bakarız diyoruz birbirimize..."yok oğlum, yeterince sel yedik bu aralar" bir tane daha almayalım" diye diye yaklaşık 20-25 km uzaklaştıktan sonra telefonlarımızı hiddet ve nefret ile devamlı meşgule alan kaptanı bir kere daha arayalım dedik.." Alo kaptan..selam yine biz...yav abi seni gördük..el salladık arkandan..gülüşmeler...yav erdek'e bir feribot var saat 5.0-5.30 gibi feribot'a binsek erdek'e gitsek oradan marmara'ya ulaşabilirmiyiz...evet akşam saat 22.30 gibi ben erdek'e varıyorum sonra tekrar saraylar'a döneceğim, ona binin.."
Vıjjjtt...Anayol'da U dönüş ve tekrar Tekirdağ'a dönersin..saat tam 5.00..tam gaz tekrar geri döndük..yine bir stres yaşıyoruz..ya erdek feribotuna yetişemezsek...neyse geliyoruz ve n'olur ne'olmaz diye feribot saatinde eğer kalkmazsa bu sefer 22.30 feribotunu kaçıracağız diye son dakikaya kadar bekliyoruz. Ali aytan stresten ayazda dışarıda volta atıyor. Bu arada aramızda şöyle bir espride geçiyor.."ulan kaptan bize kızdı beklettik diye bize yalan söylüyor olmasın herif..bizde Erdek'te sap gibi kalalım.." Neyse artık riskleri aldık. Ohh! saat tam 5:30'da kalktık. Tam 4.30 saat süren yolculuk'da kah video seyrettik kah karanlıklar içinde yanından geçtiğimiz marmara adasına el salladık yüreğimizden..
Akşam tam 22.20'de feribot Erdek'e yanaştı ve biz çıktık ve yandaki feribot'a girdik. çok komikti. Kaptan'a gözükmeden bir köşeye sindik ve tam 2.00 saat'lik bir yolculuktan sonra yağmur ve ayazın içinde ÇETİNKAYA hoteli'ne girdik. Herhalde artık yorgunluk ve sersemlikten otel sahibine "temiz şilteleriniz vardır umarım" diye bir laf ettim. Amcam bozulmakla beraber bizi tanrı misafiri sayıp 25 tlyide cepleyeceği için "ya sabır" dedi ve odamıza girdik.
Azimle sıçan taşı delermiş..Buda bizim hikayemiz. Ne yaptık ne ettik geldik ada'ya..
Sabah 08:00 de kalkar kalkmaz güzelbir kahvaltı yaptık.Resepsiyonda bulunan Tarık ile biraz muhabbet etmeye başladık.Mağaracıyız falan filan derken Tarık bize hee anladım abi birsaniye hemen geliyorum dedi ve geldiğinde elinde muhteşembir dikit vardı!!!Heh tamam işte bundan dedik ama içimizdeki buruklukla bunu nereden buldun diye sormadan edemedik.Meğer mermer ocaklarının çalışmaları sırasında bulunan ve patlatılan bir mağaradan çıkartılmış bir sarkıt imiş.Tabiki mağaradan artık eser yok.
Gülşenin tanıdıklarına ulaşamayınca bizim Tarık ı ödünç alarak mağaraların bulunduğu Ermeni köy mevkiine doğru yola koyulduk.Bu arada Tarık otelde çalışan tek personel aynı zamanda otel sahibinin oğlu.Mermer ocaklarının arasından Ender in küfürleri eşliğinde geçmeye başladık''ormanları mahfetmişler,içine etmişler,vs.''ufak ufak rakım arttıkça sırasıyla yağmur,sağnak,sulu sepken,kar,tipi,fırtına,çok kar,daha çok kar derken yola saplandık kaldık.Aracı kurtarmak için zemine taş döşedik hemde mermer.Aracı tam kurtardık derken yine saplandık ve anladık ki daha fazla zorlamanın alemi yok.Ben kendimden emin bir şekilde aracın arkasını açıp çantaları çıkarmaya başlamışken Ender araçtan iner inmez Tarık a bir çanta verdi ve üçümüz yola koyulduk.Kar 15 cm civarında yürüyüşü engellememekle beraber tipi adanın meşhur rüzgarını da arkasına alarak bizi adeta tokatlamaya başladı.Öyleki kafamızı bile kadıramıyacak durumdaydık.1 saat civarında yürüdükten sonra mağaraların bulunduğu tepenin eteklerine ulaştık.Yoğun sis ve tipiden dibimizdeki tepeyi bile göremiyorduk.Kaldı ki Tarık ın bile yerini bilemediği mağaraları bulmak imkansız görünüyordu.Bu durumda dönmeye karar verdik.İçimizdeki buruklukla otele geri döndük iyice kurunup üzerlerimizi değitirip adanın diğer tarafındaki mağaralar için yola çıktık.Sahilden geze geze diğer taraftaki tepelere tırmanmaya başladık.Burada hava daha yumuşak olmasına rağmen rakım arttıkça kar yağışıyla karşılaştık.Biraz dolaştıktan sonra gezinip otele geri döndük.Akşam sahilde güzel bir balık yemeyi de ihmal etmedik tabiki.Akşam çekirdek eşliğinde sıcak odamızda mağara belgeselleriyle avunmakta günün teselisi oldu.
Yorumlar
Yorum Gönder