BSU Romanya Kampı

Bira fıçısına benzeyen bungalovlar
Bir önceki BSU kampına katılanlar, mutlaka bu kampa da katılacağız demişti. Geçen sene Antalya'da yapılan kampa bizden; Ender (ve ailesi), Gülşen, Ceyhun ve Sinan katılmıştı. Bayağı eğlenmiş, mağaracılık adına hiç bir şey yapmamamıza rağmen, kişilerle ilişkileri geliştirmiştik. Bu seneki 14-17 Temmuz'da Romanya'nın Macaristan sınırına yakın dağlık bölgede yeni yeni (maalesef) turizme açılmaya başlamış olan nefis bir dağ silsilesinde gerçekleşti.  Bükreş'ten araba ile 10-12 saatlik bir uzaklıkta olan yer doğanın içinde muhteşem çam ağaçlarının arasında ve tam bir mağaralar cennetinin ortasında yer aldı. Romanya'nın birçok ünlü mağarası buradaydı; en güzeli, en derini, en uzunu v.b.

Kamp alanı, sağ tarafta akşamları yakılan kamp ateşi yeri. Krikor
ateşinden bu yana böylesine büyük bir ateş görmedim :)
Burası kayıtın yapıldığı ve odaların olduğu ana bina, görüldüğü üzere
henüz tamamlanmadan kullanıma açılmış, bizim odadaki
tuvalet ve banyo yeni yapılmıştı.
Tarih yaklaştıkça, vize işlemleri bizi çıldırttı ama sağolsun Romanya federasyonun davetiye sayesinde, vize paraları vermekten kurtulduk. Sonra Bulgar transit vize sorunu çıktı..Bir sürü insan "kesin Bulgar transit vizesi almanız lazım, şöyle yaparlar böyle yaparlar" dediler bazıları ise lazım değil abi dedi...Artık transit vize alma zamanı geçtiği için bundan vazgeçtik ve riski göze aldık. Geliyorum diyenlerden sadece ben (ve ailem) ve Gülşen gelebildi. Sinan'ın yeterince ciddi sorunlarından dolayı vize alamaması, Ceyhun'un ise kayıplarda olması ve Gülşen'in vizenin bizden 2 gün sonra başlaması sebebiyle, biz ailecek 12 Temmuz akşamı gece saat 10:00'da Sirkeci garına intikal ettik. Burada da bizi kötü bir sürpriz bekliyordu. Çerkezköy'e kadar otobüsle gidilecekti. Sirkeci-Çerkezköy arası raylarda bir problem varmış da...Haydi otobüse doluştuk ve gecenin 11:30'u gibi trene bindik. Bizim yataklı vagon direk Bükreş'e gideceği için Romen vagonu ve kondüktörü'de Romen. Yer olmadığından eşim, ali ve elif bir kompartımanda 3 kişilik yerde yatacaklar bense tek kişilik biletim ile yabancıların yanında yatacaktım. Kondüktör hemen bize 2 ayrı 2 kişilik kompartımanlar ayarladı ve kaş göz işareti yaptı. Neyse ki buna alışkındım hemen bir şeyler sıkıştırdım adamın eline, sağolasın dedik. Ve başladık tren yolculuğuna..Bir başka hayal kırıklığı...Saf saf tren'de restorant vagonu beklerken, bizim kondüktörün kendi eliyle hazırladığı sandöviçlere kaldık..Neyse buna da şükür dedik..Tıkır tıkır trak, tıkır tıkır trak gidiyoruz ama benim içim endişeli Bulgarlardan yana...
Sirkeci garı

Meğersem Bulgarlardan evvel şeytan azapta gerekmiş herhalde...Kapıkule'ye geldik bize inin dediler.. N'olcak? pasaportlara bakılıp, damga vurulacak. Sabahın köründe kalktık, uykulu uykulu vagondan indik, alt geçitten geçtik ve kuyruğa girdik. Garip bir durum..Oldukça kalabalık ortam. Nedenini sonra öğreniyoruz. Bizim trenle karşıdan gelen tren çakışmış ve gümrük polisi zat-ı muhterem yattığı yerden kalkıp yerine daha yeni teşrif ediyorlar. Ben böyle...diye söylenmeye başlıyorum. Neyse damgalattık pasaportları ve Bulgar tarafına doğru yönlendik.

Kapıkule'de kaybettiğimiz zamanı göz önünde bulundurunca, Bulgar sınırında vay anam vay diyeceğiz herhalde diye düşünüyorum.."ya transit vize nerede derlerse?" neyse köprüleri geldikçe geçeceksin diye bir laf vardır bizde sınırı geçtik, geçmeyi bekliyoruz. Tren durdu. Tam ben hazırlanıp aşağıya inmeye çalışırken karşımda iri kıyım bir Bulgar polisi belirdi. Pasaport?..Uzattım..Türk müsün? benden yarı İngilizce yarı Türkçe cevap vermeler. Transit vize nerede? diye sordu. hahh işte günün sorusu bu galiba..Bende gerek yok ki dedim. Bulgar konsolosluğu ile konuştum (yalan) gerek yok dediler hem zaten biz uluslararası kampa gidiyoruz aha işte davetiye filan diyorum ama adam beni yarım kulak dinliyor..Pasaportları alıp gidiyor..Eyvah yan bastık diyorum içimden..

Bir on onbeş dakika geçiyor aradan ve pasaportlarla geri dönüyor. Elimize pasaportları veriyor ve "iyi yolculuklar" diliyor, Türkçe. Benden şaşırmış bir şekilde yarım yamalak bir sağol çıkıyor. Bulgar sınırından toplamda 20 dakika bir zamanda çıkıp devam ediyoruz. Tatlı bir şaşkınlık yaşıyoruz Canan'la beraber. Neyse rahatladık, oh bee deyip trenin ve yolculuğun tadını çıkarıyoruz.
Bulgaristan'ın ortalarında bir yerde...17 yıldır
Türkiye'de yaşayan ve Türk vatandaşı olan bir
(anne Romen) aile ile tanışıyoruz. Çocuklar çok iyi kaynaştı. 
Bu tren ve yolculuk bitmeyecek galiba demeye başlarken,Romen sınırına girdik. Tuna nehri'nin üzerinden geçip gümrüğe girdik. Bakalım burada ne kadar vakit kaybedeceğiz derken buradaki işimizde yaklaşık 40 dakikada bitiyor. Son 3 saat, daha sonra Bükreş.

Oanayla SMS'leşiyoruz. Bükreş "Gar du Nord"'a girdik. Herkesin elinde 2'şer eşya bir yere toplaştık. Etrafıma bakarken, bir baktım bir güzel gözüme çarptı :) Bana gülümsüyor...Adina..Karşılamaya o gelmiş..hemen öpüştük selamlaştık. Ailemle tanıştırdım. Garın dışına çıktık, eşyaları arabaya yerleştirirken, Razvan'da geldi. Tekrar bir kucaklaşma, öpüşmeler. Özlemişim valla. Hemen yola koyulduk. Eve gidiyoruz. Adina ve Oana'nın evleri karşılıklı bakıyor. Sağolsun Adina evini bize açıyor. Rahat etmemiz için kendisi Razvan'da kalacak. Biraz yerleştikten sonra Oana'nın evine geçiyoruz. Çılgın kucaklaşmalar ve öpüşmeler. Oana bize evde yemek hazırlamak için kalmış. Yaptığı nefis yemeklerden yedik ve planlama yaptık. Sabah ben arabayı kiraladıktan sonra yola çıkacağız. Uzun bir yolumuz varmış. Akşam birde Düdenyayla videosunu seyrettik ve herkesi andık :). Ya ben bu arkadaşları seviyorum.
Bulgaristan-Romanya sınırını geçerken, altta Tuna
nehri akıyor ağır ağır...Karşı taraf:  Girgiu kasabası, Romanya

13 Temmuz 2010--Kampa gidiş

Sabah 9.00'da kalktık. Hemen araba kiralamak için ofise gittik ve işlemleri bitirip geri döndük. 2 araba arka arkaya gideceğiz. Monika diye bir arkadaş daha katıldı bize. O da Focul Viu derneğinden üyeymiş. Kahvaltı hazırlık eşyalar filan derken biz 11:00 gibi yola çıktık. İlk hedef Sibiu şehri. Yolda bir yerlerde alışveriş yapacağız. Razvan yolda giderken yolların kötülüğünden bahsediyor bende 1995'den beri oldukça ilerleme var diyorum Romanya'da. Gittiğimiz yollarda fena değil ama sonradan sadece ana arterlerin düzgün olduğunu bizzat arabayı sürerken göreceğim. Bu arada hemen hemen birçok yerde Lavazza kahve işaretleri gördüm ve mutlu oldum..Tabii ki içtik :)

Carrefour'dan alışveriş yapıyoruz. Kamp ve mağara için yiyecek alıyoruz. Yemek molası derken yine yola koyuluyoruz. Sibiu'yu geçtik ve bir ara şahane bir nehrin aktığı bir vadiden ilerliyoruz. Vay vay o ne yağmur öyle !..Göz gözü görmüyor! Bu yaz çok yağmur yağmış ve bir sürü sel baskını olmuş Romanya'da. Zaten geldiğimiz günden ayrıldığımız güne kadar abartmasız her gün yağmur yağdı. 

Of neyse artık APUSENİ dağları milli parkı sınırları içine girdik. Hava karardı ve azimli yağmur zaman zaman da olsa bizleri her gittiğimiz yerde yokluyor. İlk köye girdik ve durduk, yol kapalı diye bir bilgi geldi. Razvan hemen telefona sarıldı bilgiyi doğrulamak için. Bizde ne de olsa artık TRANSİLVANYA'da olduğumuzdan ailecek drakula geyiği yapmaya başladık araba içinde. Hava karanlık, ortam sisli ve yağışlı, toprak yollar, tam drakulalık havalar bunlar tam :) Hepimiz bir yerden siyah renkli altı atın çektiği yaylı bir kapalı at arabasının çıkmasını bekliyoruz. İki yanında sarı ışıklı ve uzun zayıf bir arabacı elinde kırbaçla atları zalimce kırbaçlıyor derken Razvan "tamam problem yok yola devam" diyor. Orman yoluna girdik akşam 10.00'u geçiyor ve ben artık yorulmaya başladığımı hissediyorum. santim santim ilerliyoruz bata çıka. Eh, yağmurda elinden geleni ardına koymuyor, habire indiriyor da indiriyor. Romanya'nın niye bu kadar yeşil olduğunu anladım, benimde başıma bu kadar yağmur düşse herhalde bende kök verir ve yeşerirdim diye düşünüyorum. Ağaçlar şahane orman sık, yağmur yağıyor ve biz dağda çıktıkça çıkıyoruz. Çık çık çık....Vay arada bir iki tane araba geçiyoruz.
İçimden burası o kadar ıssız değil galiba derken, bir iki tane yayla sisteminde evler ve kulübeler görüyoruz karanlıklar ve yağmur içinde..Çıkmaya ve yola devam. Artık saat 1:30 oldu, ben tamam artık filan derken geldik nihayet. Ooo! ortam bayağı kalabalık. Hemen park ettik ve kayıt masasına doğru uzandık. Kayıt, paralar derken eşyalarımızı odamıza çıkardık. Odamız daha yeni yapılmış belli çünkü tuvalet ve banyo yerine yeni takılmış. Banyoyu kullanamıyoruz ama Allah'tan tuvalet tamam. Hemen soğuk bir alkolsüz bir bira içmeye başlıyorum. Ne kadar özlemişim birayı. 6 yıldır ağzıma almamışım. Oğlan ısrarla ateşe gidelim diyor. Bizden başka Türk ekibinden daha kimse yok. Ateşe gittik. Mübarekler sanki bütün ormanı yakıyorlar. Razvan sabah 9:00'da uyanıp, -100 m'lik tek inişli bir obruk'a gidiyoruz diyor tamam dedim. Sabah 2-2:30 gibi yattık. Sabah ola hayrola!

14 Temmuz 2010- Börtig (Obruk) Macerası

Türk ekibinin büyük bölümü, sabah 5:00'de kampa geldi ve Börtig macerasına katıldı. Solda sağa:
Baturay, Yağmur, Meltem, Selçuk.
Sabah 9:00'da nasıl kalkarım diye düşünmüşken, temiz havanın etkisiyle sabah 8:30'da ayaktaydım. Ana binanın yanına asılan programda 4-5 tane mağaraya gezi konmuş. Biz Börtig'e gideceğiz, adlarımızı yazdırdık, 25 kişilik bir liste oldu. Bu kalabalığın yaratacağı sorunu görmeden şahane bir sabahın güneşin altında yiyeceklerimizi çıkarıp organize olduk ve nefis bir kahvaltı yaptık. Biz derken; ben, Oana, Adina ve Razvan. Canan ve çocukları da turistik buzul bir mağara varmış oraya yazdık isimlerini. Hem kahvaltı ediyoruz hem de organize olmaya çalışıyoruz. Türk ekibinden bir kısım insanlar sabah 5'de gelmişler. İlk Selçuk'la merhabalaştık. Canan'ların turunda bir problem çıktı. Araba yokmuş. Ortada beyaz saçlı bağıra çağıra konuşan bir Romen mağaracı (eskilerden) meğersem rehbermiş. Neyse sorunu bizim kiraladığımız arabayı bir bulgar'ın ben şöförlük yaparım demesi üzerine ayarladık. Bizde Razvan'ın arabası ile gideceğiz. Uzun zamandır 25 kişi (daha sonra 6-7 tane Bulgar'ın daha katılımıyla bu sayı 30'u aştı)

Börtig'e yaklaşık 30 dk araba yolundan sonra, 1 saate yakın
yürüyüş ile ulaşılabiliyor. Uluslararası ekip, Börtig'e giderken.
Börtig'e giderken, aşağıda çağlayarak başka bir mağaraya giren bir nehir var.
ile mağaracılık yapmamıştım. 2-3 araba ve minibüs ile yola koyulduk. 30 dakika gittikten sonra arabaları park edip, yaklaşık bir saatlik bir ormanda muhteşem görüntüler eşliğinde nefis bir yürüyüşle Börtig'e vardık. Börtig, bizim bildiğimiz Obruk. Ağzı yaklaşık 30 m* 15 m'lik bir genişlikte olup, -100 m'lik bir dikey parkuru var. Özelliği yaz kış erimeyen bir buz tabakası var dibinde. Romenler iki taraftan ip döşediler. Bir tanesini bayan bir Romen mağaracı döşedi. Kendisi döşeyip çıktıktan sonra tebrik ettim. Meğersem Romen mağaracılık okulunda öğretmenlik yapıyormuş. Adamların okulu var...Kısmetse bizde de olur demekten başka birşey gelmiyor o anda aklıma. Yavaş yavaş ekipler inmeye başlıyor, Razvan biz bekleyeceğiz diyor. "eyvah diyorum bunda bir bit yeniği var". Razvan aynı zamanda kurtarma ekibinde yer aldığı için nedense hep en son girip en son çıkıyor mağaradan. Bizim Türk ekibi de yavaş yavaş giriyor mağaraya. 2 taraftan da döşeme olmasına rağmen inişler bayağı uzun sürüyor (dikkat iniş diyorum, inen iniyor, çıkan yok). Aşağısı giderek kalabalıklaşıyor..Kahkahalar geliyor aşağıdan bizse yukarıda bekliyoruz hala..Bu arada teknik farklılıkları görüyorum. Bulgarlar inerken el cumarını emniyet olsun diye kullanıyor. Enteresan bir şekilde istasyon geçişlerinde kimsenin aklına ipin boşluğuna basmak gelmiyor. İlginç.
Börtig: 2 ip parkuru döşenirken. Sağdaki bayan döşemeci.


Oana, inmeyi beklerken.
2 tane genç mağaracı var. 15-16 yaşlarında. Aileleri de mağaracı. Ne güzel bu yaşta mağaralara indiriyorlar ! Helal olsun diyorum. Ekipler inmeye devam ediyor. Bitmek bilmiyor ama benim sabrım taşmaya başlıyor, giyinmeye başlıyorum. Hoppa!, 6-7 tane daha Bulgar mağaracı geldi, içlerinde Teo'da var. Artık aşağısı mağaracıdan geçilmiyor. Bekleme süremiz yaklaşık 4 saate yaklaştı. Razvan ben bu ipleri toplamadan çıkmam buradan diyorum. Gülüşüyoruz. Artık mağaracılar çıkmaya başladı. Her iki parkurdan da. Razvan diyor ki en az iki saat alacak bunların hepsinin dışarı çıkması. Sıçtık desene diyorum içimden daha 2 saat daha bekleyeceğiz. Böyle bir tecrübe yaşamamıştım. Bir insan beklemekten yorulur mu? Yavaş yavaş kendimi yorgun hissetmeye başladım. Beklemekten. Saçmaydı ama sonuçta yorulmuştum. Saat akşam 7:00'ye gelmeye başladı. Saat 1:30'tan beridir bekliyoruz. Adam sayıyoruz aşağıda kaç kişi kaldı diye?..Sonradan gelen Bulgarlarda inmeye istekli. Razvan'a diyorum ki sakın ha bu adamları beklemem bilesin, onlar bekleyecek bizi diyorum. Nihayet son adamda çıkıyor. Artık biz gireceğiz. Biz derken, Razvan, Adina, ben, 2 genç, babaları ve Bulgarlar. Adina sen sabırla bekledin ilk inişin onurunu sana veriyorum diyor bende eyvallah diyorum ve sallıyorum kendimi aşağıya. Ağaçların arasından son ağaca yapılan bağlantıdan sonra 4-5 m'lik ikinci ve son inişe geliyorum. 40 m yaklaşık boşlukta iniş. 2 dk sonra vızzzzzt, mağaranın dibindeyim. Oh be serinlik!. Tulumların içinde sıcakta beklemekten sonra bu çok iyi gelmişti. Arkamdan Adina ve gençler geliyor. Hemen fotoğraf çekiyorum beklerken.
Gençlerden biri, yukarı çıkarken..
Börtig'in dibi..Kar ve buz.

Adina, çıkışa geçerken..
Arkadan Razvan ve Bulgarlar geliyor. en son Teo geliyor. Bizde Razvan'la mağaranın diplerine taş atıyoruz gidiyor mu gibisinden? O da ilk defa geliyormuş bu mağaraya. Teo geliyor ve siz çıkın ben toplarım diyor. Ben ısrar ediyorum 12'lik anahtarlarımı gösteriyorum biz hallederiz diyorum. Sanırım biraz bozuluyor ama "bu kadar bekledikten sonra sadece inip çıkmam bu mağaradan arkadaş" diyorum kendi kendime. Teo çıkıp gidiyor. Razvan'a diyorum sen 40 m'lik yeri al bende öbür tarafı alırım. Bende 30 m'lik boşlukta ipten sonra 5 tane istasyon var sökmem gereken. Yavaş yavaş çıkmaya başlıyorum. Evet idmansızlığın acısını çekiyorum. Yine de çift ayak yerine tek ayak çıkıyorum boşlukta. İlk istasyonla başlıyorum bütün düğümler sökülüyor..hımm döşeme de maillon rapid kullanıyor bizim petzl ok yerine. Daha evvelden kullanıldığını bildiğim halde bu kilitli karabinin kullanılmasında hiçbir zaman rahat olamadım çünkü maillon rapid askıyı dışarı kanırtıyor genelde. Bunca senedir kullanıyorlar diyorum ve devam ediyorum. Temiz çalışıyorum, yukarı geldim ve sağolsun Teo, ipi çekmeye başladı. Bütün döşemeler sökülmüştü. Razvan'da işini bitirmişti. Bulgarlar hemen toparlanıp bir allahaısmarladık demeden aşağıya inmeye başladılar. Hani BSU kampı kaynaşma kampıydı?..Neyse deyip, geride kalan Romenler, gençler ve ben hep beraber toparlandık ve yavaş yavaş patikadan dönüşe geçtik. Hava kararmıştı yani saat 9:30'u çoktan geçmişti. Sanırım açılış toplantısı ve kokteylini kaçıracağız dedim içimden. Olsun yine de 6 saat bekledikten sonra mağaraya inmek iyi gelmişti. Arabalara vardığımızda saat 11:00 gibiydi. Kampa vardığımızda, hemen eşyaları atıp diğerlerine katıldık. Canan'lar saatlerce yol gittikten ve bir bulgar ve bir romenle ilginç saatler geçirdikten sonra oda da uyur buldum onları. Ali, turistik mağaraya gitmemiş, Monika ile 8 saatlik bir yürüyüş yapmış, leş gibi yorulduktan sonra horuldayarak yatağında yatıyordu. Ali hariç herkesi uyandırdım ve birşeyler yedik. Yemekten sonra yine ateş başındaydık.

15 Temmuz 2010- Humpleu Macerası

Yine saat 9:00'da uyanıp, kahvaltı yapacağız diye sözleşmiştik. Sabahları, çekirdek kahve ile yapılan espresso long içmek ayrı bir zevkti. Adina, enerjimi çok içtiğim kahveye bağlamıştı. Eh, ancak kendime gelebiliyordum. Bu akşam Gülşen gelecek. Şu anda Bükreş'ten trenle yola çıkmıştı. Bizde Humpleu mağarasından çıktıktan sonra gidip onu alacaktık.

Nefis bir sabah ve nefis bir kahvaltı







Bu arada, derneğe ve kendime alış veriş yaptım. Programa adımızı yazdırırken dikkatimi çekti gene 25'i geçen bir kalabalık vardı. eyvah dedim gene aynı şeyler olacak bekleyeceğiz de bekleyeceğiz. Artık yapacak birşey yok. Razvan'a dedim ki bu sefer en önde gidiyoruz ve ilk biz giriyoruz :))

Humpleu mağarası, 40 km'lik bir mağaraymış. Çok büyükmüş. Gidince göreceğiz. Gene 2-3 araba ve minibüsle kamptan ayrıldık. Canan'lar bugün kampta kalacak, etrafta dolanacaklar.

Yolda giderken milli park md'lüğüne ait bir binanın önünde durduk ve mağaranın anahtarını aldık. Mağaranın ağzını kapamışlar meğersem. İlginç göreceğiz. Buradaki bazı mağaralar koruma altında. Gerçek anlamda..

Mağara Koruma Yazısı
Sadece ilgili insanlar girebilir gibi bir uyarı yazısı
Arabaları yine yolun kenarına park ettik. Ufak bir patikadan yaklaşık 20 dk'lık bir tırmanışla mağaraya ulaşılacakmış. Sadece desandöre gerek var diğerlerine gerek yok dediler ama ben yine de herşeyimi (komple srt seti) aldım. Giyindikten sonra tırmanmaya başladık. Grubumuz oldukça karışık. Bulgarlar, Romenler, Almanlar, Makedonyalılar vardı. Grubumda oldukça genç Romen grup vardı. Mağaracılığa yeni başlamış ağırlıklı bayan mağaracılardan oluşan bir grup. Genç arkadaşları eğitiyorlar. Grubumuzun en genci ve en atak mağaracısı ise 9 yaşındaki Sezar'dı. Babası da mağaracı olan Sezar bir anda en sevdiğim mağaracı oldu gezi boyunca. İnanılmaz derecede meraklı ve korkusuzdu.

Hail Sezar ! :) Favori mağaracım.
Adina ve Monika hazırlanırken..
20-25 kişilik grubumuz hazırlandı ve mağaranın kilidinin açılması için beklemeye başladı. Bekle bekle bekle...Sanırım anahtar 12'lik somun açan anahtar yalama olmuştu. Bir kişi tekrardan arabadan yenisini getirdi ve yeniden denendi, nihayet yaklaşık bir saatlik beklemeden sonra açıldı. Açılmasıyla beraber, ağızdan müthiş bir rüzgar esmeye başladı. Mağaranın girişi 60 cm*60 cm kare gibi dar bir girişten 2 metrelik hagada inişle ilk salona açılıyordu. Mağaranın ağzına girdiğimde, gelen rüzgarın şiddeti gerçekten çok fazlaydı. İnsan görmeden kafasında oluşturamıyor. Hemen hemen herkes ilk salona doluşmuştu. Önde Calin (Romen mağaracı, bu mağarada da keişf yapmış birisi) arkadan Sezar ve biz ilerlemeye başladık. Mağara inanılmaz büyük bir galeriye açıldı.  40 metre tavana 50-60 m genişliğinde gidiyordu. Ohaaa! dedim. Calin'e döndüm "bak bu mağarayı ben keşfetmek isterdim" dedim zevkten. Müthiş büyüklükte bir mağara ve deli gibi gidiyor. Yolun kenarında park ettiğimiz yerde akan dere, en aşağılarda bu mağaranın bulunduğu tepeye batıyor ve aşağılarda bu mağaraya bağlanıyor. Calin, yaklaşık 4 km mağarada ilerleyip, çıkacağımızı söyledi. Mağaranın bu kısmı yarı fosil sayılır. Eski birçok oluşumlar galeriler boyunca bizi izliyordu. Bizde zevkle onları...

Genç Romen mağaracılar oluşumlara bakarken
40 m'lik galerinin tavanına çıktıktan sonra tavandaki bu ufak yerden
başka bir galeriye açılıyoruz
Ve bir şeyin daha yeniden ve yine farkına vardım.

MAĞARADA ARAŞTIRILMADIK YER BIRAKMAYACAKSIN !. 

Ufacık bir girişin arkasında 40 km'lik devasa galerileri olan bir mağaranın olacağını tahayyül etmek...Müthiş birşey. Ve bu mağaraya giriş çıkış sadece bu delikten olabiliyor..İlerliyoruz tavandaki 1 mt'lik çatlak bir yerden sürünerek geçip çok güzel oluşumları olan ilk inişin başına geldik. Sezar'ı,  Razvan kısasına takıp indiriyor (yaklaşık 15 m'lik bir iniş)

Calin, döşeme yaparken..
İnanılmaz güzellikte bir mağara. Bir büyük galeri bitiyor, diğeri başlıyor. Büyük bir salona geldiğimizde yeraltı deresinin sesini duymaya başladık. Çok dar, kaygan ve çamurlu bir diyaklaz içinde olan dereye iple iniş yapılabileceğini belirtiyor Calin ama sanırım herkes büyük galerilerde devam etmek istiyor. Sonra ine çıka galerilerde, ufak bir salonun köşesine geliyoruz. İskelet artıkları var. Bize koyun iskeleti olduğu söyleniyor. Biraz oyalandıktan sonra devam ediyoruz ve geldiğimiz girişten çıkıyoruz. Saat akşam 6:00 civarı idi. Gülşen bizi bekliyordu Cluj şehrinde.

Bu sefer ben beklemeden indim ve arabanın yanına gidip hemen soyundum ve derede biraz temizlendim. 10 dakika sonra diğerleri de geldi. Hazırlanıldı. Razvan yarın ki kurtarma ekibinde bir ekibin liderliğini yapacağı için kampa dönmek zorunda olduğu için Adina benimle Gülşen'i almaya gelecek. Razvan daha kısa yol var deyip elimize GPS'i tutuşturdu. Bende mantıklı bir saatte kampa varmak istiyordum. Her akşam çok geç saatlerde geliyordum hem de aileme en azından akşam beraber 3-4 saat beraber geçirebileceğimiz bir zaman ayırmak istiyordum. Nerden bilebilirdim ki bu akşamın diğerlerinden pek bir farkı olmayacağını?..Hemen yola koyulduk. Saat 7:00.  Daha baştan GPS su koyvermeye başladı. Adina'ya baştan beri "merak etme sora sora bağdat bulunurmuş" diye laf atıyordum. Tabii ki başladık sormaya, Cluj'a nasıl gidilir diye? Bu dağlardan inmek bir dert. İn in git git bitmiyor. Güzel bir baraj gölü yanından geçiyoruz akşam güneşi batmaya başlamış ve nefis bir gün batımı var ama devam etmek lazım. Sür sür bitmiyor..Saat 10:00'lara geldi ve biz ancak Cluj'a geldik. Gitti benim erken kampa gitmek hayali...

Hemen gara yanaştık ve park ettik. Biraz dolanmayla, Gülşen'i garda volta atarken bulduk. Kucaklaşmalar ve öpüşmeler. Yola çıktık, arada eksiklerimizi aldık ve gerisin geriye bastık yola. bu sefer geldiğimiz yoldan değil, ilk geldiğimiz yoldan gideceğiz. Bilin bakalım saat kaçta vardık kampa? Evet tahmin ettiniz. Sabah 2:00'de vardık. Benim ailemle beraber olmam ve dolayısıyla yarın tam gün kurtarmaya katılmam suya düştü. Kurtarmacılar büyük bir kurtarma toplantısı yapmışlar, geldiğimizde camlara programı ve listeleri asmışlar. Bende gözüküyorum..Razvan'la konuştum dedim ki "yarın ailemle geçirmem lazım o yüzden gelemeyeceğim". Neyse sabaha ayarladık ve ailemle beraber ayı mağarasına turistik bir gezi planladık.


16 Temmuz 2010 ---Ayı mağarası macerası

Sabah kahvaltıdan sonra ben ailemle ayı mağarasına gitmeye, Gülşen ve Oana V5 mağarasına (Romanya'nın en derin mağarası -640 m), Adina ve Razvan kurtarma etkinliğine katıldı. Bu arada her grubun macera yaşadığını ifade etmeliyim. Oana ve Gülşen, bültene yazıp bizlerle paylaşacak.

Saat 11:00 gibi yola koyulduk. bu dağlardan inmek bir dert...2 saat sonra ayı mağarası yolundaki küçük, özel ama çok özenli bir etnoğrafya müzesini dolaştık. Daha sonra ayı mağarasına gittik.

Turistik bir mağara olduğu ve Türkiye'de mağaraları turizme açmak "in" olduğu için gözlemlerimi burada aktarmak istiyorum.

1. Mağarayı gezmek için beklemek durumda kaldık. Gruplar halinde insanlar içeri alınıyordu.
2. Tabii ki beklenirken insanlar alışveriş yapıyorlardı.
3. Rehber vardı. Hem de, 2 tane. Bir rehber en arkadan geliyordu.
4. Bir bölüm gezildikten sonra o bölümün ışıkları kapatılıyordu.
5. Mağaraya girerken giriş kapısı 2 bölümden oluşuyordu.


Ayı mağarası, muhteşem oluşumlarıyla, özellikle dikit oluşumları ile dikkat çekmektedir. Mağara zamanında ayılara korunak sağlamış. Birçok ayı iskeleti mevcuttur ve bir tanesi tam olarak teşhir edilmektedir. Yine nispeten ufak bir galeriden çok büyük galerilere açılan mağara gerçekten görülmeye değer bir mağaradır.

Mağara çıkışında yemek yedikten sonra dönüş yoluna geçtik. Biz mağaraya girerken yağmur başlamıştı, çıktığımızda neredeyse durma noktasına gelmişti. Dağ yoluna vurduğumuzda, yanından geçtiğimiz nehir azıya almış ve çikolata renginde akıyordu. Buna gerçekten çok şaşırmıştık çünkü giderken bazı insanlar nehirde yüzüyordu. İnanılmazdı..Bir an aklıma kurtarma eğitimi yapanlar geldi. İlk olarak onlar geldi çünkü sulu bir mağarada yarı beline kadar wetsuit içinde sedye kurtarma çalışması yapıyorlardı. Merak içinde kampa ulaştık. Bizden 1 saat sonra kurtarmaya giden ilk arabalar dönmeye başladı, rahatladım ama bu seferde Gülşen'leri merak etmeye başladım. Girdikleri mağaranın Romanya'daki en derin mağara olmasından başka birşey bilmiyordum. Akşam olmuştu..Neyse ki Gülşen'lerde geldi..ohhh!.

Akşam kapanış yemeği vardı. Tencerede gulaş yemeği, ekmek, bira ve şarap..Kurtarma ekipleri gelmiş ve kampın ortasında bir değerlendirme toplantısı yapıldı.

Kapanış yemeği..
Kurtarma ekibi değerlendirme toplantısı..
Sanırım bu akşam kamp ateşinin en büyüğü yakılmıştı. Yaklaşık 250 mağaracı vardı kampta.

Kurtarma eğitimini kaçırdığıma üzülmekle beraber ayı mağarasını görmek beni mutlu etmişti. Son akşam muhabbet koyulaştı ve ateş etrafında ilk şarkı türküleri biz söyler olduk :) 

Çok güzel bir kamptı ama sonu gelmişti bizim için.
 17 Temmuz 2010 Ayrılık

Sabah bu sefer geç kalkmıştık nispeten. İnsanlara allahaısmarladık dedikten sonra ben, ailem ve Gülşen dönüş yolunda dura dura Romanya'yı dolaşa dolaşa Bükreş'e gitmeyi planladık. Türk ekibinin kalan kısmı, Oana ile beraber kanyon geçişi yaptı.



GENEL Değerlendirme
Kampı genel olarak değerlendirdiğimizde, bence mağaraya girmek güzeldi. Çok çeşitli mağaralar vardı. Kamp yeri güzeldi. Mağaralara araç ayarlanması yerinde olurdu. Hem mağaraya para ödeyip hem de insanların özel  araçları ile yapmak pek iyi olmadı. İlk defa bir kurtarma eğitiminin yapılması güzeldi. Sonuçta bu kampların insanların bilgi ve tecrübe paylaşımında bulunması gereken ortamlar olması lazımdır. İnsanların yılda bir kere bir araya gelip, yakınlaşması güzel olmakla beraber, bu beraberliğin somut sonuçlara gitmesi lazımdır.

ASPEG olarak 25 dergi ve poster dağıttık. Herkes dergimizi beğendi. Bir sürü insanla proje bazlı bir şeyler yapabilmek için konuştuk. İleriki zamanlarda bunların somut adımlarını da inşallah atacağız.
Resim yazısı ekle


16 Temmuz'da yapılan BSU toplantısında, bir sonraki kampın Makedonya'da olması planlandı. ASPEG olarak şimdiden plan yapıyoruz gitmek için :))

Makedonya Ekibi

ROMANYA'DAN GÖRÜNTÜLER



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KARANLIĞI FOTOĞRAFLAMAK (YERALTI VE IŞIKLI FOTOĞRAF ÇEKMENİN TARİHÇESİ) Chris Howes

EL ALEM NASIL YAPIYOR, NE YAPIYOR?

ASPEG`IN 10. YILI